İrfan BAYARİrfan BAYAR


BAK ŞU TAVUĞUN YAPTIĞINA

Yıllar öncedir. Teknolojinin günümüzdeki kadar gelişmediği, bu bağlamda da, Kriminal Polisin uyguladığı tekniklerin de henüz hayata geçirilemediği bir dönemdir. “Kıvrak Zeka”nın nasıl işe yaradığı, hele bunun bir polis amirinde nasıl dehalar yarattığının bir öyküsüdür bu yazım.
O dönemde, tarım araçları ve ürünleri ticaretinin yanı sıra halı işiyle de uğraşan Halis Ağa, Ankara’nın sayılı zenginlerinden olup, üç katlı ve çevresindeki diğer evlere oranla hayli gösterişli olan evinde eşi, çocukları, gelini ve torunları ile beraberce yaşamını sürdürüyordu. Halis Ağa, zengin olmasına zengindi ama fakir babasıydı da. Gerek yanında çalıştırdığı insanlara ve gerekse kendisinden yardım isteme amacıyla gelenlere karşı mümkün olduğunca cömert davranıyordu. Velhasıl sevilen, babacan bir iş adamıydı Halis Ağa.                                             
HALİS AĞA’YI ÜZEN OLAY
 Halis Ağa Polisle de sıcak bir ilişki içerisindeydi. Zaman zaman mıntıka karakoluna uğrayarak, görevli polislerle çay içip sohbet ediyordu. Polisler de, ziyaretini aksatmayan, hoş sohbet ve ağır başlı bir yapı sergileyen Halis Ağa’ya karşı sevgi ve saygı duyguları içerisindeydiler.
Günlerden bir gün, Halis Ağa telaşlı bir şekilde karakolu arayıp karakol amiri Başkomiser Tahsin’e evinin soyulmuş olduğu haberini veriyordu. O zamanda Polisin ulaşımında  kullanilan tenteli jipe atlayan deneyimli ve emekliliği yaklaşmış Başkomiser Tahsin, yanına aldığı iki polis memuruyla birlikte süratle Halis Ağa’nın evine intikal etti. Dış kapıda herhangi bir zorlama yoktu. Evin içerisinde de dağınıklık ve benzeri bir anormallik gözükmemekteydi. Evde kimsenin bulunmadığı bir zamanda gerçekleşen hırsızlık olayı sadece altın ve mücevherlerin bulunduğu odada gerçekleşmiş, Halis Ağa’nın eşi Hatice hanımın hatırı sayılır miktardaki altın ve mücevherleri çalınmıştı. Başta Halis Ağa , eşi olmak üzere evde bulunanlar şaşkınlık içerisindeydi. Diğer yönden, Halis Ağa bu hırsızlık olayının çevrede duyulmasını kesinlikle istemiyordu. Art niyetli bir takım insanların bu olayı malzeme yaparak ismini ve ailesini yıpratmasından korkuyordu.
BAŞKOMİSER TAHSİN’İN
KIVRAK ZEKASI
Başkomiser Tahsin gerekli inceleme ve tutanaklardan sonra, Halis Ağa ile birlikte karakola dönerken, olayın analizini birlikte yapıyorlardı. Tespitler ve izlenimler, sıradan bir hırsızlık olayının olmadığı fikrini güçlendiriyordu ama kim ve neden  bu hırsızlığı yapmıştı.                                          
Karakola gelindiğinde, hırsızlık olayı irdelenip bu arada da çaylar yudumlanırken, birden Başkomiser Tahsin’in dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Kimsenin fark etmediği bu gülümsemenin ardından, Tahsin Başkomiser önemli bir işi için dışarıya çıkacağını ve kısa sürede döneceğini söyledi. Döndüğünde Halis Ağa ile birlikte odasına geçti ve Halis Ağa’ya, bu hırsızlık olayını kendisinin geliştirmiş olduğu bir yöntemle bugün çözmeye çalışacağını, ancak tüm ev halkının karakola gelmelerinin gerektiğini söyledi. Çok geçmeden, tüm ev halkı karakoldaydı.
KARA TAVUK DEVREDE
 Biraz sonra Başkomiser Tahsin, kucağında kara bir tavuk ile Halis Ağa ve ev halkının bulunduğu adaya girdi. Odadakiler bu manzara karşısında şaşkın bir şekilde neler olup bittiğini anlamaya çalışırlarken, Tahsin Başkomiser, kucağındaki tavuğun sıradan bir tavuk olmadığını, bu tavuğun doğa üstü bir güce sahip olduğunu, bu özelliğini tesadüfen öğrendiklerini ve geçmişte meydana gelen bazı hırsızlık olaylarının aydınlatılmasında bu tavuktan yararlandıklarını söyledi. Son derece ciddi ve inanmışlık içerisinde yapılan bu söylemden sonra, Başkomiser Tahsin, yöntemin son derece basit olduğunu, sırayla, tavuğun başından başlayarak, kuyruğuna kadar avuç içi ile okşanacağını, bu işlem sırasında tavuk kimde “gıdaklarsa” hırsızın O kişi olduğunun anlaşılacağını ifade etti. Günün koşulları ve Başkomiser Tahsin’in kararlı tutumu ev halkını etkilemişti.
Önce Halis Ağa, ardından eşi Hatice hanım, kızları, gelini ve oğulları ve evde çalışan iki kişi sıraya geçerek bahsedildiği şekilde, tavuğu okşamaya başladılar. Her okşamada gerek okşayan ve gerekse sırasını bekleyenler heyecan içerisindeydiler. Neyse okşama işlemi bitmişti ama tavuktan hiç gıdaklama sesi gelmemişti. Bu durum, hırsızlığın ev halkından birisi tarafından yapılmadığının bir göstergesi miydi? Herkes bu değerlendirmeyi yaparken, Başkomiser Tahsin,  ev halkından tavuğu okşadıkları avuçlarını açıp göstermelerini istedi. Ev halkı denileni yaptı ve şaşkınlıkları bir kez daha arttı. Çünkü kara tavuğu okşadıkları avuçlarında kara bir boya izi vardı. Sadece birisinin avucu hariç. Gelinleri Sabahat’in avucunda herhangi bir kara boya izi yoktu. 
  Başkomiser Tahsin,  siyah mürekkep ve kömür tozundan elde etmiş olduğu boyayı, tavuğun baş kısmından kuyruğuna kadar, dışarıdan anlaşılmayacak şekilde iyice yedirerek sürmüştü. Okşayanların eline bulaşan bu kara boya, yaptığı hırsızlığın ortaya çıkmasını istemeyen ve bu nedenle, tavuğun gıdaklamasından korkarak okşar gibi yapıp tavuğun üzerinden elini sürmeden geçiren Sabahat’in eline bulaşmamıştı. Sabahat, zor duruma olan kardeşine destek olmak için, kayınvalidesi Hatice Hanımın altın ve mücevherlerini çaldığını itiraf etti.                                    
Nur içinde yat Başkomiser Tahsin…

10.03.2017

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi