YAVUZ KAYA                                                              ykaya@yanki.com.trYAVUZ KAYA ykaya@yanki.com.tr


SİYASETİN DİLİ

Değerli Yankı okuyucularına bir müjde ile başlamak istiyorum.TÜBİTAK ve YÖK eski üyesi, İsviçre’den Moğolistan’a, Yüze Yazılan Toprak, Barış Köprüleri – Dünyaya Açılan Türk Okulları, Pasifik Notları, Çağın Ölüm Tuzakları, Farklı Bakışlar, Nasıl Bir Diyalog, Birlikte Yaşama Sanatı ve Sessiz Ustalar kitaplarının yazarı, kıymetli ilim adamı, gönül insanı, Uluslararası Üniversiteler Birliği Başkanı ve Fatih Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan Hocamız "Umut Yolu" köşesiyle Yankı okurlarıyla buluşuyor. Kendilerine Yankı ailesi adına hoş geldiniz diyorum.

TBMM’nin 23. Döneme ait 5. Yasama yılı, Milletvekili Genel Seçimleri hedefi ile başladı. Şimdi milletvekillerinin önlerinde %58’lik oy oranı ile halktan kabul gören ve 26 maddesi değiştirilmiş bir anayasa ile 12 Haziran 2011’de yapılması düşünülen bir genel seçim var.

Ülkemizi kısa bir süre sonra genel seçimlere götürecek olan bu meclisin son dönemi, referandum mitingleriyle ısınan siyasi atmosferin gölgesinde; terör, türban, TSK’nın yeniden yapılandırılması, KOBİ’lerin durumu, işçi, köylü, memur ve emekli gibi geniş kesimlere, kısacası ülkenin tamamına yönelik seçim çalışmaları şeklinde geçeceği görülmektedir.

Millet adına yetki ve sorumlulukları meydana getiren siyaset kavramı; kısaltılmış manası ile ‘Devleti Yönetmektir’. Demokrasinin varlık sebebi olan ‘Muhalefet’ ise, devlet yönetimindeki en önemli yardımcı unsurdur.

Siyasetin amacı; taraflar arasında cephe oluşturmak, insanları ayrıştırmak ve tamir edilemeyecek yaralar bırakmak değildir. Olmamalıdır da.

Siyaset; demokratik bir yarış olarak devlet yönetimi için etkili bir araç ve daha iyiye ulaşmanın yoludur. Bu bakımdan Türk siyasetini belli bir yere taşımak istiyorsak dilini ve üslubunu iyi seçmeli, kamuoyunda da konuyu ciddiyetle ele alabilmeliyiz.

Oysa ülkemizin son elli yıldaki siyaset diline bakacak olursak, çözümden çok kriz yaratan, sorunları bertaraf etmek yerine bunları biriktiren bir yapıda olmuştur. Siyaset bu yapısıyla kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve dolayısıyla kavgaları tetikleyen bir muhtevaya bürünmüştür.

Peki, siyasetin hedefi, devlet mekanizmasının, seviyeli, uyumlu ve halkın yararına olacak biçimde çalıştırılması ise; bu kavgalar da ne oluyor diye sorabiliriz.

1980 öncesinde yaşanan Demirel-Ecevit çekişmesi, düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmekten ve geri giden bir ülkenin tohumlarını atmaktan başka bir işe yaramadı. Bu kavgalar ülkeyi cephelere ayırdı; ülke yaşanamaz ve devlet yönetimi içinden çıkılamaz bir hale geldi. Eminim orta yaşın üstünde olanlar bu kavgalara tanık olmuşlardır.

Yıl 1978…Muhalefetteki Demirel dönemin Başbakan’ı Ecevit için diyor ki; "Hükümetin başı bölücülük yaptı. Türk devletini ülkeye sadakatle bağlı Doğu’daki vatandaşlara jurnal etti. Bölücü maceracılara cesaret, cüret ve gerekçe verdi, Ecevit’e oy vermeyin, verince de bana gelmeyin."

Başbakan ve CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit cevap veriyor; "Kanlı elleri ve faşist militanları ile bu hükümeti yıkmaya çalışıyorlar."

Erbakan öteki taraftan sesleniyor; ‘’Bize oy vermeyen akıl hastasıdır’’

Yıl 1979…İki lider Ankara Maltepe Camiinde ortak dostlarının cenaze namazında yan yana saf tutuyor. Gazeteciler için kaçırılmayacak bir fırsat meydana geliyor ve herkesin önünde tokalaşmaları isteniyor. Zira bu tür ortamlar birbirlerini düşmanca kollayanları tepeden etkileyecek insani bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Ancak bir türlü tokalaşmıyorlar bile!...

Ülke zaten bölünmüş, yine bombalar patlamaya, kurşunlar adres aramaya, kurtarılmış bölgelerde molotoflu alevler çıkmaya devam etmektedir. Şimdi geldiğimiz noktada ise; aradan 30 yıl geçmesine rağmen kirli siyasetin yarattığı 12 Eylül İhtilali’nin yaralarını sarmakla vakit kaybetmekteyiz.

Oysa 12 Eylül’de beraber yasaklı duruma düşen bu iki lideri, 90’lı yıllarda, Demirel’i Cumhurbaşkanı, Ecevit’i Başbakan olarak gördüğümüzde, dostlukları inanılmazdır! Rahmetli Ecevit’i, Demirel için; "Allah seni başımızdan eksik etmesin" derken görmekteyiz. Her iki liderin geçmişlerindeki kavgaları ve siyasi üsluplarının ülkemize verdiği zarar ortadadır.

1980 sonrası.. Siyaset sahnesinde Özal ve Demirel karşılaşırlar. Onlar ihtilal öncesinde Başbakan ve Müsteşarı olan iki dost ve çalışma arkadaşı. Ancak; Demirel, Özal için; "O benim memurum ben onu azlettim, siz de azledin, oy vermeyin" demiş, Özal Cumhurbaşkanı olunca ise; "Ben Çankaya’ya çıkmam, Çankaya aşağı iner. Özal’dan görev almam. Ben Çankaya’nın memuru değilim" demiştir.

Özal ise bir ilke imza atmış ve kendisini ‘gaflet, dalalet içinde bulunmakla’ suçlayan Demirel’den 10 milyon lira manevi tazminat alarak bir başbakanı tazminata mahkum ettiren ilk cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmiştir. (10/04/1992)

Geriye dönüp bakıldığında ülkemiz bu anlayış ve ihtiraslardan çok çekmiştir. Hatta, liderler ülkeye hizmet yolunda pozitif olmak yerine; seçimlerde emanet oy istemeye ve hatta "kim ne veriyorsa benden beş bin fazlası" diyen vaatlere kadar gidebilmişlerdir.

Özellikle Özal’ın vefatı siyasi dengeleri değiştirmiş ve kamuoyunda Mesut Yılmaz-Tansu Çiller kavgaları arz-ı endam etmeye başlamıştır. Toplum nezdinde düşüşe geçen iki lider, hizmet yarışı yerine, birbirlerinin kuyusunu kazma yarışına başlamıştır. Bir açık oturumda Mesut bey, Çiller’e sinirlenince "biri bu kadını sustursun yoksa başbakan azarlayacağım" diyebilmiştir.

"Yılmaz iktidarsızdır" ve "Şerefsiz onbaşı" teşbihi ise Çiller’in tazminata mal olan sözleri olarak akıllarda kalmıştır.
Bir anekdot da, "Allahsız" sözüyle Cem Uzan’a aittir.

Neticede ülkeye hizmet etme sanatı olan siyaset, zaman zaman kötü dil ve çirkin üslup ile kirletilmiştir.

Son 50 yılı incelediğimizde, siyasette kullanılan dil ve üslubu çirkinleştirmenin kimseye faydasının olmadığı ve hatta toplum yapımıza zarar verdiği ortadadır

Dileğimiz odur ki; artık siyasetin dili düzelsin ve liderlerimizi hedef ve projeleri ile analiz edebilecek fırsatlar bulalım.

Bu vesile ile bütün siyasetçilerimizi sağduyulu olmaya davet ediyor, barış, huzur ve zenginlik içerisinde büyük Türkiye hedefine temiz siyaset dili ile yürümelerini arzu ediyor ve bunu bekliyoruz.

Gelecek sayıda buluşuncaya kadar esenlikler diliyorum.



01.11.2010

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi