YAVUZ KAYA                                                              ykaya@yanki.com.trYAVUZ KAYA ykaya@yanki.com.tr


MÜTTEFİK AMERİKA

Bir Kazakistan atasözü der ki; "Dostun bin ise azdır, düşmanın bir ise çoktur."

Tarihte, beraber hareket ettiğimiz ülkeleri dost ve müttefik olarak görmenin faturasını ödemeye devam ediyoruz. Günü kurtaran ilişkilerimizin meydana getirdiği akıl tutulması ise; her zaman ülkemizin kullanılmasına ve daha çok sömürülmesine sebep olmuştur.

Büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk bir söylevinde; tam bağımsızlık için uluslararası platformda dost ve müttefik sayılmanın hiçbir zaman yeterli olmadığını vurgulayarak şöyle diyor; "Tam bağımsızlık elbette siyaset, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksun olması demektir." Bugün, neredeyse her konuda başta da ABD olmak üzere bağımlı hale geldik. Sanki ABD’nin bir eyaleti gibi olduk. Ne yazık ki, Atatürk’ün en önem verdiği ‘Tam Bağımsızlık’ fikrinden fazlasıyla uzaklaştık.

II. Dünya Savaşı’nın sonlarında; genç Türkiye Cumhuriyeti, dünyayı iki kutuplu bir yapıya sokan Soğuk Savaş’ın ağlarına takılmış bir durumdaydı. ABD, Sovyetler Birliğine karşı Türkiye’yi yanında istiyordu. Türkiye batı ile sosyalist Rusya arasında bir tampon olarak görülmekteydi. ABD, 1947 yılında Truman Doktrini ile Türkiye’yi askeri ve ekonomik yardımlarla müttefiki konumuna getirmeye başladı. Antlaşmaya göre Türkiye, ABD’nin işine yaramayan savaş artığı malzemeleri satın alacak ve böylece bu elde kalmış malzemeler için yüksek fiyattan yedek parça ithal etmek zorunda kalacaktı. Türkiye’yi her zaman yolunacak kaz gibi gören ABD için ülkemiz, komünizm tehlikesi için bir bekçiydi. Tabi burada unutulmaması gereken bir diğer nokta da Truman Doktrini’ninde ayrılan bütçenin üçte ikisinin bizden hem nüfus hem de coğrafya olarak küçük olan Yunanistan’a verilmesiydi. Anlaşıldığı gibi durum şimdikinden pek farklı değildi.

1950’ler de, Türkiye ABD’ye iyice yaklaştı. 18 Ekim 1950 yılında Kore Savaşı’na, ülkemizi hiç ilgilendirmemesine rağmen ABD’nin yönlendirmeleri ile asker gönderdik. Yüzlerce şehit verdik. Kanımızı dökmemizin karşılığı olarak da NATO’ya dâhil edildik (18 Şubat 1952). NATO’ya girmemizle birlikte ülkemizde Amerikan üsleri ve tesisleri mantar gibi arttı. Artık tamamen NATO çatısı altında ABD’nin güdümündeydik. İşte bütün bunlar körfez savaşı ve ardından da Irak savaşı ile başımıza geleceklerin bir işaretiydi.

1960’lı yıllarda patlak veren Küba krizinde ise; Sovyetler ABD’ye karşı Küba’ya, Sovyet füzelerini yerleştirmiş ve bu füzeleri sökmek için de ABD’nin Türkiye de bulunan ‘Jüpiter Füzeleri’ni sökmesini istemişti. Böylece iki ülkede aralarında anlaşarak füzeleri söktüler. Zira, ABD kendi çıkarları söz konusu olduğunda bir başkası onun için hiç önemli değildir.

1964 yılında Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmak istedik. Fakat İsmet İnönü hükümeti; dost ve müttefik ABD tarafından 5 Haziran 1964 tarihinde Türkiye’ye bir ültimatom gibi gönderilen ‘Johnson Mektubu’ ile şoke oldu. ABD yine Rum tarafını korudu.1974’te ikinci barış harekâtını başlattık ve bir kez daha ABD ile karşı karşıya geldik. ABD yine dostluğunu gösterip 1975’ten 1978’e kadar sürecek olan silah ambargosu uyguladı. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan Kıbrıs meselesinde ABD daima Rum tarafını desteklemiştir.

1984 yılından itibaren faaliyetlerini arttıran PKK’nın arkasındaki en önemli isim de ABD’dir. Türkiye’de askeri darbelerin ve terör örgütlerinin arkasında veya içerisinde daima bulunan Amerika ile Türkiye’nin ilişkileri 80’li yılların sonuna kadar böyle devam etmiştir. Özal döneminde ise, ilişkilerimizde bir ‘karşılıklılık’ varmış gibi gözükse de biz yine de ABD’nin güdümündeydik. Körfez savaşında ABD’ye destek vermemiz ve elimizde ne olduğuna bakmamız durumu açıklar sanırım. 1991 yılında kurulan Çekiç Güç’ün sağladığı koruma ile Kuzey Irak’ın adım adım devletleşmesi ise, o zamanlar ‘uzaktaki mesele’ idi. Ama artık en güncel sorunlarımızdan birisidir. Ve biz bu meseleyi de sineye çektik!

4 Temmuz 2003 tarihinde, Irak’ın Süleymaniye kentinde yaşanan "çuval olayı" Türk-Amerikan ilişkilerinde hiç bir zaman telafi edilemeyecek bir kırılmaya neden oldu. Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi olayı sanılandan çok daha büyük etki yarattı.

Geçmişten bugüne Ermeni meselesi! hiç bir zaman hallolmadı. Son olarak 10 Ekim 2007 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi’nin Dışişleri komisyonu, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren tasarıyı 21’e karşı 27 oyla kabul etti. ABD’nin Türkiye’ye açtığı zararların hepsini ortaya koymaya gerek yoktu belki de. Körfez ve Irak savaşlarından gördüğümüz zararlar öylesine büyük ki; her şeyden önce Türkiye’nin komşularıyla ve bölge ülkeleriyle geliştirmesi gereken güvenlik ve ekonomik ilişkilerine ABD tamamen engeldir. İran ve Suriye ile işbirliği içinde olmamız gerekirken, biricik dostumuz ABD buna karşıdır.

Burada soralım:Müttefikimizin çıkarlarına hizmet etmeyen stratejilerimizi nasıl uygulayacağız? Kuzey Irak meselesini nasıl kendi lehimize çevirebileceğiz? Şu an için birçok kişi ABD’nin Irak’taki stratejisini değiştirdiğini söylüyor. Bu doğrudur. Fakat bunu mecbur kaldığı için yapmıştır. Irak’ın kuzeyinde oluşacak bir Kürt Devleti’nin ertelenmiş olması bizi vazgeçilmez müttefiki olarak gördüğünden değildir. Şu an için bu oluşumun çıkarlarına hizmet etmiyor olmasındandır. Eğer biz gerçekten ABD’nin müttefiki isek, değişen dünya dengeleri içindeki yerimizi ve oynayacağımız rolü mutlaka iyi hesaplamalıyız. Amacım ABD düşmanlığını körüklemek değil, ama gözlerimizi açmak için, tarihi gerçekleri göz önünde bulundurarak, farklı bir bakış açısını ortaya koymaktır. Bir şeyler yapmamız gerekiyor ise; bunu ABD ve Batı’ya yaranmak için değil, dünyada hakkımız olan güçlü, bağımsız, saygın ve onurlu yeri almak için yapmamız gerekmektedir.

Gelecek sayıda buluşuncaya kadar esenlikler.



01.07.2008

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi