Prof. Dr. ABİDİN KUMBASAR      akumbasar@hotmail.comProf. Dr. ABİDİN KUMBASAR akumbasar@hotmail.com


YAZMAK, UYARMAK GÖREVİ

Evrimin, kozmik boyutlardaki zaman akışının, bana ömür olarak sunduğu bölümde, tanığı olup gözlemlediğim, etkilenerek üzerinde üşündüğüm, tedirgin olarak çözüm aradığım olayları yazmak zorunluluğu duymaktayım.

Doğayı, insanlığı, çevremi özgür akılla inceleme düzeyine eriştiğim yıllarda, iletişim olanaklarının sağladığı kolaylıkların eriştiği boyut, yaşayıp gözlemlediklerimizle birlikte, tüm Doğa’daki olayları da insanlığın ilgi ve bilgi edinme alanına sundu.

Yaşantım içinde toplumda eriştiğim konuma, "Atatürk Cumhuriyeti"nin devlet okullarında aldığım eğitimle ulaştım. Bununla övünç duyuyorum. Toplumumuzun bana verdiklerinin ve onurlandığım tüm kazanımlarımın karşılığını, ancak, insanlığa ve ülkeme deneyim ve düşüncelerimi yansıtabilirsem ödeyebileceğim kanısındayım.

Cumhuriyet okullarının, "Aydınlanma Çağı" gereklerine uygun eğitim verdiği dönemde yetişmiş olmam bana özgür düşünebilme, Doğa ve olayları geniş bir bakış açısından irdeleyebilme gücünü sağladı. Daha sonra "Aydınlanma Çağı"nın gereklerinde saptırılan öğretim sistemimiz yetişen genç kuşakları sağlıklı düşünme ve yargıya varma yeteneklerinden yoksun bıraktı. Yüzyıllar boyunca eğitim tarihinde de gözlemlendiği gibi, yozlaşmış eğitimin ürünleri olup, olaylara koşullanmış, yazgıcı ve ön yargılı bir kişilikle bakanlar, Doğa’nın gerçeklerine uyan düşünceler ve çözümler üretemezler. Tabuların olduğu yerde gerçekler saklı kalırlar. Bunu en güzel olarak Nietzsche, "Gerçekler, yasaklarla örtülüdür" anlamına gelen, "Nitimur in veritum" tümcesiyle özdeyiş halinde dile getirmiştir. Doğa ve Doğa’daki olayları bu bakış açısından incelemenin verdiği gücün yanında, olumsuz yönde olarak da, çoğu insanın gerçekleri görememesinin verdiği üzüntüyü duymaktayım. Galileo Galileri’nin uzay konusundaki düşünceleri nedeniyle kendisini yargılayan kardinal’e gökyüzünü gözlemlediği teleskopunu gösterip, "İsterseniz siz de görebilirsiniz" önerisini kardinalin reddetmesi gibi, çağımızda da gerçekleri söyleyenlerin önerilerinin üzerinde düşünülmeden dışlanmasını en büyük çelişki ve tutarsızlık olarak görmekteyim. Olayları bu açıdan gözlemleyip eleştirince, Doğa’daki değerlerin tümünün toplamı ve yararlanılan değerlerin yeniden oluşumları için gerekli süreler bilindiği halde, her şeyi sonsuz bir savurganlıkla tüketmeyi sürdüren kapitalist düzenin çıkmaz bir yol olduğunu görememek için, ancak özel bir eğitimle koşullandırılmış beyinlere sahip olmak gerektiğine inanıyorum. Ülkemizde elli yılı aşkın süredir uygulanan yozlaşmış eğitimle yetişen kuşakların tutum, davranış ve uygulamaları da, bu inancımın en somut kanıtı olarak gözler önünde durmaktadır.

Tüm değerlerin kaynağının yalnız Doğa ve emek olduğu bilindiği halde, ikisini de bilim ve usa aykırı olarak, sadece kısa dönemdeki çıkarların peşinde koşarak sömürmenin bedelinin birilerince bir gün mutlaka ödeneceğini göz ardı etmek duyarsızlığını ancak Doğa, insan ve yurt sevgisinden yoksun düzenbaz politikacılar gösterebilir. Sözde demokrasiye geçtiğimiz 1946 yılından beri ülkemizde uygulanan us ve bilim dışı yönetimlerin sorumlularının bizi uğrattıkları zararların bedelini de bugün, ülkemizin siyasal ve ekonomik özgürlüğünden vererek ödemekteyiz.

Uygun olmayan koşullarla alındıkları için ağır ekonomik yük olmaları yanında, plânlı, üretken yatırımlar için değil de, yandaşları zengin etmek için kullanılan dışa borçlanmalar, partizanca tutumla niteliksiz çıkar ortaklarının yönetimine verilen devlet kurumlarının çöküşleri, yağmalanan bankaların açıkları, gerçekleri söyleyenleri susturmanın, sindirmenin oluşturduğu olumsuz birikimlerin bedelleri bugün, dış güçlerce "Kıbrıs Sorunu", "Ege Sorunu", "Ermeni Soykırımı Sorunu" olarak dayatılmakta ve ülke bütünlüğünün ortadan kaldırılması olarak ödetilmeye çalışılmaktadır.

Olayları gerçek boyutlarıyla göremeyen ve sadece kendilerini yönlendiren çıkarcı iç ve dış güçlerin uygulayıcı kuklaları olanlar, ülkenin tüm direnme odaklarını kendi özel ve karanlığa yönelik amaçları için bir bir yok ederek, ülkede çaresizlik havası yaratmaya çalışmakta, gelişen olayları ve varılan kötü sonucu kendilerinin sorumlu olmadıkları bir yazgı gibi kabul ettirmeye çalışmaktalar. Geçmiş dönemlerin yöneticileri ise, hiç bir pişmanlık ve utanma duygusu belirtisi göstermeden, her gün görsel ve yazılı mediada, geçmişde sorumlu oldukları her görevi en iyi şekilde yaptıklarını yineleyip durmaktalar. Bu durumda, ülkeye verdikleri zarar ve yıkımı bile algılayamayan, tutarsızlıkta hâlâ direnen sözde politikacıların tümünün, çağdaş yasalarla yapılacak özgür seçimlerle siyaset arenasından uzaklaştırılmaları, toplumumuzun aydınlığa kavuşabilmesi için, kaçınılmaz ön koşul olarak belirmektedir.

Sorunların çözümü, tüm yurtsever aydınların, sivil toplum örgütleri ve emekçi kuruluşların, yasal yollarla birliktelik sağlamaları, bu birlikteliği gene yasal yollarla siyasal kurumlara yansıtarak yönetime gelmeleriyle sağlanabilir. Bütün bu gerçekleri görüp, çağımızın sömürülen emekçilerine ve gelecek kuşaklara karşı olan sorumluluğumuzu göz ardı ederek, hiç bir şey yapmadan yaşamak, aydın sorumluluğuyla bağdaşamaz. Birlikteliği sağlamak için, ücümüz yettiğince uyarmak, gerçekleri dile getirmek görevimizdir; duyarsız kalamayız, susamayız, yazmaktan kaçınamayız.



20.06.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi