Prof. Dr. NİZAMETTİN AKTAY       naktay@gazi.edu.trProf. Dr. NİZAMETTİN AKTAY naktay@gazi.edu.tr


ALDATILMALARIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Dünya 2008 yılından itibaren bir ekonomik-finansal kriz içersine girdi. Mortgage kredileri ile başlayan krizle bazı büyük bankalar battı. Bazılarını Batılı gelişmiş devletler kurtarma operasyonlarına tabi tuttu. Bazı büyük uluslar arası işletmeler üretim ve faaliyetlerinde kısıntıya gittiler. İşçiler ve diğer çalışanları işten çıkardılar. Birçoğu el değiştirdi. Özelleştirilen bazı işletmeler yine devletlerce satın alındı. Finans kuruluşları verdikleri kredileri ya geri çağırdılar ya da daha yüksek faizlerle yeniden yapılandırdılar. İşletmeler ellerindeki malları satabilmek için olmadık yollar denemeye başladılar. Daha fazla üretim yapamayacakları için üretimlerini durdurup, işçileri de işten çıkardılar. Büyüme durdu, hatta geriledi. İşsizlik büyük bir sosyal sorun olarak toplumların yumuşak karnı haline geldi. Bazı devletler özel tedbirlerle bu sorunu aşmaya çalışsalar da hiçbir zaman çalışanlar, çalıştıkları zamanki ücretlerini alamadıkları için sorun büyüyerek devam ediyor. 2009 yılının da gittikçe artan bir biçimde büyük ekonomik sorunlarla dolu olarak geçeceği gerçektir.

Bu noktada şu hususun üzerinde durulması gerekmektedir. Özellikle 1970 li yılların sonlarına doğru bütün dünyaya şu söylenmekte idi; “Dünya da artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Dünya artık küreselleşmiştir. Hiçbir devlet ve toplum bu küresel gelişmelerin dışında kalamaz. Küresel gelişmelere ayak uydurmayan devletler tarihin karanlıklarında kaybolup gitmeye mahkûmdurlar. Ya küreselleşmeyi kabul edeceksiniz, ya da yok olacaksınız”. Başta Francis FUKUYAMA ve diğerlerince kurgulanan, Batılı emperyalist devletlerin yeni dünya düzeni olan KÜRESELLEŞME aldatmacası bugün yaşanan ekonomik-finansal krizin ve toplumların yoksullaşmasının başlıca sebebi idi. Ancak yine de gelişmiş Batılı devletlerde bu gerçek asla ifade edilmemektedir.

Küreselleşme kavramı, zamanımızda bilinçli bir biçimde ve içi özel olarak doldurulmuş bir kavram şeklinde takdim edilmişti. Bu kavram iki şekilde anlatılıyordu. Birinci olarak küreselleşme; serbest pazar ekonomisi, liberalizasyon, insan hakları, özgürlükler, ilerleme, teknolojik gelişme, yoksulluk ve sefaletin ortadan kaldırılmasını amaçlayan ve zaruri olarak geçirilmesi gereken bir kavram olarak ifade edilmişti. Bu görüş küreselleşme taraftarlarının ve işbirlikçilerinin yaptığı değerlendirme olup dünyaya bunu bir ideoloji olarak takdim ve empoze amacını taşımakta idi. İkinci olarak yapılan değerlendirmelere göre ise küreselleşme; uluslar arası sermayenin dünyayı elde etme amaçlı olarak ileri sürdüğü iddialardan başka bir şey değildi. Doğru olan da yapılan ikinci değerlendirme idi (gerçi aç gözlülükleri ve hesap hataları yüzünden yanlış yapmışlardı) . Eğer gerçekten dünya küreselleşme sonucu daha yaşanabilir hale gelebilecek olsaydı bugün yaşanan gelişmeleri izah etmek mümkün olamazdı. Bilindiği gibi bilhassa 1970 lerin sonunda ortaya atılarak yoğun bir kampanya ile dünyaya kabul ettirilen küreselleşme ideolojisi sonucu dünya milletleri ve insanları artık eskiye nazaran daha mutlu, açlık ve sefaletin azaldığı, yoksulluğun ortadan kaldırıldığı büyük çoğunluğun teknolojik ve diğer imkânlardan faydalanabildiği bir dünyada yaşamıyorlar. Aksine, dünya milletleri ve toplumları arasında küresel güce sahip olanlar ile küresel gücün piyonu haline getirilmişler arasında aşılamaz ve aşılmasının da gittikçe imkansız hale getirildiği bir dünya oluşturulmaya çalışılmıştır. Her ne kadar küreselleşme yoğun bir biçimde 1980 lerden sonra gücünü göstermeye başlamışsa da, küreselleşmenin tarihi emperyalizmin tarihi ile eşdeğerdir. Emperyalizmin yoğun bir biçimde yaşandığı dönemin sonucunda özellikle Afrika kıtası gelişmelerden en olumsuz etkilenen ülke olmuştur. Bugün, 100 yıl öncesine nazaran Afrika’nın nüfusunun yarı yarıya azalmasının sebebi küresel politikaların geçmişteki uygulamalarıdır.

Küreselleşme bir başka yorumla şu şekilde ifade edilmektedir; “…küreselleşme, tek kutuplu dünya düzeninin belirleyici aktörü olan gücün etrafında toplanma sürecini ifade eden politik bir kavramdır. Bir başka ifadeyle küreselleşme, bu amacın dışına düşenleri ve farklı kültürleri parçalayarak dönüştürme ve kendi etrafında toplama sürecini ifade eden siyasi ve stratejik bir projedir. Çünkü bu mantığa göre kendi dışında kalan hiçbir kültürün temsili değeri yoktur. Bir inancın ve inanca dayalı değerin anlamlı ve geçerli olmasının ölçütü, küresel stratejik amaçlara uygun düşme nispetine göredir. Öyle anlaşılıyor ki din ve dinlerin stratejik açıdan okunması yoluyla da aynı anlayış işletilmektedir. Küresel siyasetin diline göre din ya da küresel güçlerin işlerini kolaylaştıracak ortam oluşturmaya elverişli temalar kullanmalıdır ya da küresel stratejinin amaçlarına uygun olarak yorumlanmalıdır. Batılı aktörlere göre bu iki durumun dışında kalan her din anlayışı çağ dışıdır ve teröre kaynaklık yapma riskini taşımaktadır” (Macit, Nadim, Küresel Güç Politikaları, s.4,5)

Bir başka görüşe göre de küreselleşme kavramının yanında küreselleştirme kavramının kullanılmasının gerektiği ifade edilmektedir. Buna göre de küreselleşme; nüfus artışı, göçler, ticaret, turizm gibi doğal etkenler, olgular ve ihtiyaçlarla insanlığın kendi kendine bütünleşmesi, doğal bir yakınlaşma sürecidir. Küreselleşme kavramına yakın kavramlar; kültürleşme(akültürasyon), katılım(entegrasyon), uyumculuk(adaptasyon) dur. Küreselleştirme ise baskın siyasi ve ideolojik gücün kendi değerleri etrafında ve belirli amaçlar için doğrudan ve dolaylı yollarla belirlenen bir plana göre sevk idare etmesidir. Buna yakın kavramlar ise sömürgecilik(emperyalizm), Sosyal Darvinizm, Enternasyonalizm, Sosyalizm, Kapitalizm ve Komünizmdir.( Bkz.Bayrakdar, Mehmet, Küreselleştirme ve Küreselleşme, Küreselleşme ve Din, Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt 6, Sayı:17, Eylül-Aralık 2003, s.149 vd.) Bu görüş çerçevesinde yazar gelişen ihtiyaçların insanları küreselleşmeye (tabi bir netice olarak), hükmetme duygusunun da küreselleştirmeye yönelttiğini belirmektedir.



20.02.2009

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi