Prof. Dr. ABİDİN KUMBASAR      akumbasar@hotmail.comProf. Dr. ABİDİN KUMBASAR akumbasar@hotmail.com


KÜRESELLEŞME VE AYRIMCILIK

Küreselleşme anlamına gelen "Globalizasyon" deyimi ilk olarak, Kanadalı bilim adamı Marshal Mc Luhan ile Columbia Üniversitesi’nden komünizm sorunları uzmanı Zbigniev Brezinski tarafından 1960’lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde artık yaygın olarak benimsenen "Küresel" ve "Küreselleşmiş" sözcükleri, etkileri Yerküre boyutlarında önem taşıyan tüm olguları nitelemek için kullanılmaktadır.

Sosyal ve ekonomik olayların küresel boyut kazanmasında en önemli etken, ulaşımın ve de yazılı, sesli, görsel iletişimin günümüzde, tarihin hiç bir döneminde görülmemi olan bir hız düzeyine erişmiş olmasıdır.

Bilim ve teknolojinin gelişmediği çağlarda tüm işlerde insan ve hayvanların gücü, ya da kısıtlı diğer doğal güçler yararlanılan başlıca enerji kaynaklarıydı. Bu kısıtlılık nedeniyle Büyük İskender ve onu izleyenlerin ordularıyla, İskender’den yirmi bir yüzyıl sonrasının imparatoru Napoleon’un ordularının ulaşım ve iletişim hızı ordulardaki atların hızıyla sınırlı ve etkinlik güçleri de ancak kıtasal boyutlardaydı.

Onsekizinci Yüzyıl’da Fransa’dan yola çıkan bir geminin Çin’e ancak 650 günde ulaşabildiği, Amerika ile İngiltere’nin Liverpool limanı arasında 1819 yılında Savannah isimli buharlı gemi ile ilk olarak yapılan yolculuğun 25 günde gerçekleşmesinin bile büyük yankı ve heyecan uyandırdığı anımsanırsa, bugünün baş döndürücü ulaşım hızının önemi daha da belirginleşir. Özellikle, "Wright Kardeşler"in 1903 yılında gerçekleştirdikleri ilk uçuş denemesi hızının sadece bir yüzyılda binlerce defa katlanması erişilen aşamayı yadsınamaz olarak yansıtmaktadır. Küresel nitelik kazanan tüm olgularda bu hız artışı en belirgin etken olmuştur.

Ulaşım ve iletişim kolaylıklarının görece küçülttüğü Yerküre’mizde elde edilen kazanımları, tüm insanlığın mutluluk ve gönencini sağlamak için kullanmak gerekirken, geçerli olan sömürü düzeninden çıkarı olanlar bu olanaklardan sadece kendi ekonomik yaptırım güçlerinin her yöreye daha da güçlenerek yansıması için yararlanmaktalar. Bu nedenle açlık ve hastalık çeken yoksullara gıda ve sağlık gereçleri iletilmesi önemsenmeyip, ülkelerin doğal kaynaklarını talan etmek için asker ve silâh ulaşımı en kısa sürede sağlanmakta, en ölümcül silâhlarla güçsüzler gecikilmeden ezilmekte, geçen her yedi saniyede bir çocuk açlıktan ölürken gıda ulaşımı sağlanmamaktadır.

Günümüzün neo-liberal olarak tanımlanan sosyo-ekonomik düzeninde uluslararası büyük sermaye sahipleri ve yerel işbirlikçileri küresel boyutta bir sömürü ağı oluşturmakta, bilim ve teknolojinin sağladığı ulaşım ve iletişim olanakları sadece bu çıkarcıların amaçların uygun olarak kullanılmakta, yoksulların gereksinimleri umursanmamaktadır. Dünya’nın en üstün gücünün yöneticilerinin kendi ülkelerinde yakın geçmişte gelişen doğal afette, varsılları günlerce önceden yöreyi terketmeleri için uyardıktan sonra, olaydan günler geçtiği halde, yoksulları umarsız bırakmaları ve gıda arayan açları yağmacı-terörist olarak nitelemeleri bunun en somut kanıtıdır. Günümüzde dayatılan sosyo-ekonomik düzendeki uygulamalarda, adı açıklanmadan, üstü örtülü olarak varsıl ve yoksul ayırımcılığı yapılmakta, yoksulların sorunları uluslararası boyutta da, uluslar içi düzeyde de önemsenmeyerek gözardı edilmektedir.

Çağdaş insanlığa yaraşacak bir küreselleşmede öncelikle, sağlık, eğitim ve silâhsızlanma sorunlarının Yerküre boyutunda çözümlenmesi gerekirken, sermaye ve kârı en üst düzeye çıkarmayı amaç edinen kapitalist güçlerin isteklerinin karşılanmasına önem verilmesi, günümüzde yönetim sorumluluğu taşıyanların tümünün suçlanabileceği bir tutumdur.

Çıkarcı güçler, kendi birlikteliklerini gerçekleştirir ve sömürü amacıyla uluslar üstü sermaye şirketleri oluşturup, aralarındaki birlikteliği yüceltirlerken hiç bir ayırımcılık gözetmemekte, kökenleri ne olursa olsun, sermaye sahipleri ortak çıkarları konusunda kolayca anlaşmaktalar. Buna uygun olarak birçok ülkede, ülke emekçilerinin özverileriyle elde edilmiş olan ulusal kazanımlar, özelleştirme adı altında, alıcının hiç bir başka niteliğine önem verilmeden, sadece varsıl olup parayı bastırabilmesi koşuluyla elden çıkarılmaktadır. Günümüzde sıkça kullanılan,"Paranın dini, imanı olmaz" deyimi de bu gerçeklerin bilinçaltında oluşturduğu koşullanmanın dile yansımasıdır.

Küreselleşmeyi sadece, "Sermayenin küresel boyutta her şeye egemen olması" olarak dayatanlar bir yandan da, yerel ulusal direnişleri çökertmek için, ulusal yapıları parçalamaya çalışmakta, sömürülen yörelerde etnik, din, dil, ya da daha alt düzeylerde ayırımcılık etkenleri kullanarak amaçlarını gerçekleştirmekteler.

Aslında küreselleşmenin amacının, tüm olanaklarla insanlığa küresel boyutta gönenç ve mutluluk sağlamak olması gerekirken, uygulanan ayırımcı ve bölücü kışkırtmalar çelişki oluşturmakta, sadece egemen güçlerin ekonomide ve yönetimlerdeki üstünlüklerini sürdürmeye yaramaktadır.

Küreselleşen sömürücü güçlere karşı verilecek uğraşda sorumluluk tüm ülkelerin çağdaş aydınlarına düşmektedir. İşbirlikçi media güçleri yoluyla yansıtılan aldatıcı sunumların gerçeklikten uzaklığını halk kitlelerine anlatmak, uygulanan düzenin aslında, sömüren çıkarcılar ve sömürülen çoğunluk arasında küresel bir ayırımcılık olduğunu vurgulayarak yasal örgütlenmelerle sömürüye karşı güç birliği oluşturmak tüm çağdaş aydınlar için öncelikli görev olarak belirmektedir.

A.B.D, Avrupa Birliği ya da başka ülkelerle yürütülen ilişkilerde ulusumuzun yararlarını gözetebilmek ve üniter yapımızı sürdürerek "Laik Atatürk Cumhuriyeti"ni yaşatabilmek için, ülkemiz aydınları da, söz konusu anlaşmalarda küreselleşme gereği diye sunulması olası, bölücü ve ayırımcı dayatmaları gerçek nitelikleriyle görebilmek ve sağlıklı tutum içinde olmak yükümlülüğü taşımaktadırlar.



01.12.2008

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi