Prof. Dr. ABİDİN KUMBASAR      akumbasar@hotmail.comProf. Dr. ABİDİN KUMBASAR akumbasar@hotmail.com


MUHALEFETTEKİ BOŞLUK

İnsanlık, tarihin akışı içinde, “Güçlü bireylerin iktidarları” ve onu izleyen, “Doğaüstü güçlerden kaynaklandığını savlayan iktidarlar”  dönemlerini aşarak artık, “Toplum ve yasalardan güç alan iktidarlar”la yönetilme düzeyine erişme çabasını sürdürmektedir.

Geçmişde yer alan yönetimlerin gerek tekerk(monarşi), gerekse inanç kaynaklı türlerinde, yönetimleri  tam denetleyemeseler de, yönlendirebilen etki  odakları olduğu bilinmektedir. Bunlar çoğu  zaman asıl güç sahibinin yakın çevresi,  ya da din görevlileri olarak zaman zaman iktidarlara destek olma,  bazan da egemen gücü frenleme görevleri  üstlenmişlerdir.

Bugünkü anlamda bir muhalefet kavramı, ancak parlamenter sistemin gelişmesi ve endüstri devriminin ürünü olan emekçilerin bilinçlenerek yönetimleri etkileyebilecek toplumsal güce  erişebilmeleriyle   siyasal yaşamdaki yerini alabilmiştir. Böylece, özellikle Avrupa ülkelerinde toplumsal sınıfların gücü belli oranda yönetsel ağırlık kazanmıştır. Sonraki  yıllarda emekçilerin etkilerinin güçlenmesini sakıncalı bulan egemen kesimler, emperyalist tutumla sömürdükleri ülkelerden elde ettikleri haksız kazançların bir ölümünü kendi emekçilerine  aktarmak, ya da emekçilerin temsilcilerine çıkar sağlamak yoluyla, emekçi muhalefetleri denetim altında tutmayı başarmışlardır. Günümüzde ise güçlü kapitalist  ülkeler, aralarında birlikler kurarak ekonomik ve savaş güçlerini artırıp, güçsüz  ülkelerden sömürdükleriyle  kendi içlerinde paylaşım dengesi kurma amacını gütmekteler.

Kapitalist düzenin son aşamasına ulaşan emperyalist ülkeler ve uydularında, yasama ve yürütme gibi, giderek  yargı da,  bağımsızlığını  yitirerek parasal  gücün denetiminin ağırlığı altına  girmekte, bu yolla   toplumlarda güçler dengesi bozulduğu gibi, iktidar kaşıtları da  hak arayabilme olanağından yoksun bırakılmaktadırlar. İktidarlar ve iktidarların özdeşi nitelikli muhalefetlerin aynı sömürü amacında birleştiği emperyalist ülkeler ve uydularında, artık sınıfsal  bir anlam  taşımayan  muhalefetler, iktidarlarla sadece  sömürüyü daha iyi sürdürebilmenin yöntemleri konusunda yarışmaktalar.

Endüstri devrimi aşamasının yaşanmadığı ülkemizde, tüm mülkün Osmanlı’ya ait olduğu dönemde   sınıf bilincinin gelişmesinin olanaksızlığından o dönemde yönetsel ağırlığı olabilecek sınıfsal bir muhalefet gelişemezdi ve gelişemedi de. Şekilsel olarak kurulan siyasal partiler, sosyo-ekonomik sorunların çözümlerine yönelemedikleri için, dinsel tutuculuk ve dinsel tutuculuk karşıtlığı eksenine göre yapılandılar.

Atatürk Devrimleri sırasında kurulan ilk siyasal partimiz olan CHP, kuruluş yıllarının yoksullukta eşit  olan tüm Anadolu halkının kitlesel temsilcisiydi. Önderliğin tüm  niteliklerini taşıyan Atatürk’ün eşsiz bir öngörü ile, çağdaş anlamda  muhalefet oluşturma isteğisonucu kurulan siyasal partiler, amaçlarından saptırılarak “Devrim karşıtları”nın toplandıkları siyasal oluşumlar haline geldiklerinden, gene  Atatürk tarafından kapatıldılar.

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, ülkemiz yöneticilerinin arzuladığı “Batı Demokrasisi”  cephesinde yer alabilme isteğinin gerçekleşebilmesi için, o günlerin CHP’si iktidarında, zorunlu olarak, yeniden çok partili siyasal döneme geçildi. CHP’den ayrılarak,  daha liberal bir sosyo-ekonomik düzen amaçlayan siyasal bir parti oluşturmak istediklerini söyleyen kurucular, oylarını kolayca artırabilme kurnazlığına yönelerek, Atatürk Devrimleri’ne karşı davranışla, tutucu çevrelerin yanında yer aldılar. “Endüstri Devrimi” aşamasından geçmediği için emekçi güçlerin toplumsal ağırlık kazanamadığı  ülkemizde siyasal partiler, sosyo-ekonomik çözümler üretmek yerine, “Atatürk Devrimleri”nden ödünler vererek tutucu egemen  çevrelerin güçlerini arkalarına alıp  iktidara gelebilme yarışına girdiler. Atatürk’ün kurarak devrimciyönünü ve amaçlarını belirlediğiCHP de, aynı yanılgı ve hatalar zincirinin bir parçası  olarak, ödün verme yarışında yer aldı.

Demokrat Parti’nin “ 27Mayıs 1960 Devrimi”yle  yıkılmasından sonra kurulan ve çağdaş anlamda muhalefet yapan “Türkiye İşçi Partisi” ise tutucu  iktidarı destekleyen o günlerin CHP’nin de oylarıyla etkisiz hale getirildi. Böylece  ülkemizde gerçek anlamda ve toplumsal devrimci güçlerin ağırlıklı olduğu bir  muhalefetin oluşması gene engellenmiş oldu. İzleyen yıllarda halk  kitleleri sürekli aldatıldı,  ülke dış güçler  ve  işbirlikçi çevrelerce sömürülerek ülkenin değerlerinin talan edilmesine yol açıldı. Tutucu nitelikli iktidarlarla, benzer tutum ve kişiler değişmeden, sadece parti isimleri değişerek, bugünlere gelindi. Kendi    özel yaşantılarında önemsemedikleri dinsel kuralları kitleler önünde abartarak kullanmak yoluyla halkın oyunu alan ve kendilerini milliyetçi muhafazakâr olarak niteleyen çıkarcı partiler sonunda, aynı yöntemleri uygulayarak, daha içten olduklarına kitleleri inandırmayı başaran bugünün iktidar partisi karşısında hezimete uğradılar. Halk kitlelerini aydınlatma yerine aldatma yöntemiyle iktidara gelmeyi amaç edinme yanılgısının doğal sonucu olan bugünkü durumdan, diğer partiler  kadar, yöneticilerinin ilkesizlikleri nedeniyle kuruluş amaçlarından saptırılan  CHP ‘de sorumludur. 

Geçmişlerindeki tutarsız davranış alışkanlığını sürdüren günümüzün muhalefet partileri de, ülke  sorunlarına farklı çözümler üreterek iktidara karşı çıkmak yerine, dış güçlerin ve tutucuların isteklerine iktidardan daha uyumlu olabilme yarışması  içindeler. Gerçek demokrasiye ve ekonomikbağımlılıktan kurtulmaya yönelik bir amaç taşımamaktalar. Örneğin, ana muhalefet partisi yöneticileri, kendi iç yönetimlerinde en ufak bir eleştiriye hoşgörüyle yanaşmadıkları gibi, kadrolaşma suçlamasıyla eleştirdikleri iktidardan daha yoğun bir militan kadrolaşmasını tüm ülkede gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Ekonomik tutumunu eleştirdikleri iktidarın uyguladığı ekonomi programının teorisyenini bir önceki genel seçimlerde  kendi  partilerine alarak oy sağlamaya çalışmışlardır. İrticaya karşı olduklarını söylerken şeyh öğütlerini parti simgesi olarak baştacı  etmekten çekinmemişlerdir. İktidarın dışındaki milliyetçi muhafazakâr partilerse,  sosyo-ekonomik sorunlara yeni çözümler üreterek değil, egemen çıkar çevrelerine ve tutuculara iktidardan daha sadakatle hizmet verebileceklerini söyleyerek muhalefet etme çabası içindeler

Ülke sorunlarının giderek artmasında, var olan muhalefet partilerinin iktidarı uyarma ve yönlendirme  yetersizliğinin etkisi yadsınamaz. Bu durumda, siyasal yaşantının dışına itilen ülke aydınları ve “Cumhuriyet Devrimleri”nin savunucularının, demokratik, yasal sivil toplum örgütlerinde toplanarak, güç  birliği sağlamaları ve halk kitlelerini aydınlatarak iktidara alternatif  olabilecek gerçek bir toplumsal muhalefet oluşturmaları kaçınılmaz görev  olarak belirmektedir.



15.02.2008

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi