YAVUZ KAYA                                                              ykaya@yanki.com.trYAVUZ KAYA ykaya@yanki.com.tr


DEVLETİN ŞEREFİ

Türk insanına göre vatan kutsaldır ve devlet her şeyin üzerindedir. Tarih boyunca da bu her zaman böyle süregelmiştir.

Üzerinde yaşadığımız vatan öyle bir vatandır ki; bedeli hiçbir vatana emsal olmayacak kadar büyük ve yüksek değerdeki Türk insanının kanıdır, canıdır, kızıl elmasıdır.

Yüzyıllardır süregelen hilâl-haç kavgası geçmişte olduğu gibi bugün de alenen devam etmektedir. Bu emeller çeşitli zamanlarda; satılmış, beyni yıkanmış, taşıdığı kimlikten rahatsız, damarları ise utanç kanalı olanlar, zaman zaman, değişik meslek ve maskeler içerisinde karşımıza çıkmaktadırlar.

‘’Avrupalı olma, AB yolunda kriterlere uyma’’ adı verilen ‘’gizli toplumsal çürüme’’ ile aynı paralelde seyreden’’ kavramların ve bin yıllık emellerin bize hükmetmeye başlamasından’’ nihayet ‘’devlet’’ de nasibini aldı!..

‘’Devlet’’, gözlerimizin önünde, Avrupa’nın ortasında ve bir Katolik Kilisesi’nde katledildi!..

Türk dostu olmayan yabancı bir birlik tarafından ‘’Türklüğe Hakaret Ödülü’’ne layık görülen ‘’ünlü ve şerefli yazarımız (!)’’ ve benzerleri, aslında sizlerin malumu olan ve isimleriyle bu sayfayı kirletmek istemediğim zat-ı muhteremler, sonunda her Türk için çok önemli bir değer olan ‘’şeref’’ kavramını da ayaklar altına almayı başardılar !..

Frankfurt’ta, Paulskirche isimli bir katolik kilisesinde düzenlenen törende, ‘’Türkiye’den kimsenin gelmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?..” şeklindeki bir soruya verdiği cevapta buyurdular ki; “Bende böyle bir beklenti yoktu!..Türkiye’den, Türk Devleti’nden kimsenin katılmaması beni üzmedi, bir anlamda benim için şeref oldu!.. Herkes kendi durumunu ve yerini biliyor!.. Ben bu durumumdan memnunum!..”

Bu ifadeleri bir de ‘’tersinden’’ okuyalım!..

Demek ki, Türk Devleti’nden,Türk Vatanı’ndan katılanlar olsaydı ‘’şerefsiz’’ olacaklardı !..

Yani kim ‘’şerefsiz” olacaktı ?.. Kutsal saydığımız, Türk Vatanı’ndan, Türk Devleti’nden başka neyimiz olabilirdi?

AB yolundaki en önemli kriterlerden birini hep beraber ezberledik, ezberletildik: ‘’Fikir özgürlüğü’’. İstediğiniz gibi vatana, millete, devlete küfretmek, iftira etmek artık serbest. Kimse aksini iddia etmesin. Onların; yani açıkça söyleyelim, yabancı servislerden beslenenlerin, öyle sahipleri var ki !

Haydi şimdi, vatanın kutsal ve devletin şerefli olduğunu ona Büyük Ata’nın Ankara’sı layık-ı veçhile öğretsin de hep beraber görelim.

Bu, midesi beyninden büyük olan zat-ı muhterem, bir yıl boyunca Türk Milleti ve Türk Devleti hakkında atıp tutmasına, ‘’çok özel emelleri uğruna, beynini sattığı ağabeylerinin’’ gözüne girebilmek için yırtınmasına rağmen bu yıl da ‘’Nobel Edebiyat Ödülü’’nü alamadı!..

Oysa, o ödülü alabilmek için ne ‘’kahramanlıklar’’ yapmıştı !..

Önce kitaplarında ‘’Türk tarihini’’ tahrif etti, ‘’Türk milletini’’ aşağılayıcı ifadeler kullandı, ‘’Atatürk’’e hakaretler savurdu, ‘’Cumhuriyet’’ döneminin ileri gelenlerine küfürler yağdırdı!..

Ardından İsviçre’nin Tagesanzeiger gazetesi ile yaptığı röportajda, “Türkler, 1 milyon Ermeni’yi kestiler, 30 bin Kürt’ü öldürdüler, kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor!..” diyerek, Nobel ödülüne adaylığını açıkladı!..

‘’Kur’an Ayetleri’’ kitabı ile İslâm’a hakaret eden Salman Rüşti’nin de aralarında bulunduğu dostlarına, kendisinin neden Nobel ödülünü alması gerektiği yönünde yazılar yazdırdı !..

Komplo teorilerine başvurup, İtalya’da yayın yapan İl Giorno gazetesine, Nobel ödülünün kendisine verilmemesi için Türkiye’nin ABD aracılığıyla İsveç’e baskı yaptığı yönünde haberler uçurdu!..

Ancak, İsveç Nobel Akademisi’nin jürisinde yer alan üyelerden gelen, “Nobel bir yazarın bütün hayatının eserlerine verilir. Bir eseri ya da kendi kişiliği moda olduğu için verilirse, ödül piyasa işi olur.” şeklindeki tepkiler üzerine, hayal kırıklığına uğradı.

Peki biz buralara nasıl geldik, bunları neden görmeye başladık ?

Bakınız tam 83 yıl önce Mustafa Kemal Paşa; 6 Mart 1922’de TBMM’de yapmış olduğu konuşmada, “Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık, Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır.

Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal bağımsızlık vardır ki, ecnebilerin nasihatleri ile, ecnebilerin planları ile yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.”

Türkiye’nin bağımsızlığını, düşünce ve ifade sistemini bir üst kuruluşa, yani Avrupa Birliği’’ne entegre etmek, ne kadar doğrudur? Bu gidişin sonunda ülkesine ve devletine ihanet edenler, tarihine ve milletine iftira edenler prim yapacak ve devamlı çoğalacaktır.

Lakin iyi bilinmelidir ki, bu Atatürk vizyonu değildir. Böyle; devletin şerefi olmaz ve korunamaz…

BU FOTOĞRAFI NOT EDİN

ABD Başkanı Bush, (Kuzey Irak) ‘‘Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin Başkanı’’ Mesud Barzani’yi Oval Ofis’te Peşmerge kıyafetli ile kabul etti.

Türkiye, bu davetteki mesajları iyi anlamalıdır !

Yankı Dergisi, son yıllarda devamlı ve de ısrarlı biçimde ‘’ABD dost mu?’’ diye bıkmadan, usanmadan sordu ve cevabını aradı.

Şimdi başka bir soru sormak istiyorum. Dostluğundan vazgeçtik. İhtilalleri, başımızdaki bitmeyen belaları, ekonomik krizleri, PKK’nın devamlı korunup beslenmesini, devlet düşmanlığının yüksek prim yapmasını gözlerinizin önüne getirin ve cevaplayın.

Sizce, ABD dürüst mü ?..

Ne dersiniz !..

Gelecek sayıda buluşuncaya kadar, mutlu bayramlar ve esenlikler diliyorum.



01.11.2005

Parlametre
Serbest Kürsü

Anket

Türkiye'nin Dış Politikasını Olumlu Seyirde Güçlendirecek Ana Unsur Nedir ?
Yankı Dostluk Platformu
  • Facebook'ta Yankı Dergisi
  • Twitter'da Yankı Dergisi
  • Youtube'ta Yankı Dergisi